İçerik Üreticileri İçin Kategori Metodolojisi Üzerine
Yaklaşık 10 yıldır blog yazıyorum. Uzun soluklu blog yazanlar bilir, içerikler çoğaldıkça ilgili içerikleri doğru kategoriler altında toplamak başlıca ve en önemli problematiklerden biridir. Çünkü uzun soluklu bir blog yazarı olarak bir nevi yayıncısınızdır ve iyi bir yayıncının da yazılarını doğru kategori başlıkları altında toplaması, kategorilerini geliştirmesi çok önemlidir.
Ama önce kategori nedir bir onu irdeleyelim.
Kategori Nedir?
Ansiklopedik olarak nesnel gerçekliğin ve bilginin en genel ve ana özelliklerini, ilişkilerini yansıtan temel kavramların her biri. Nitelik, nicelik, kiplik, bağıntı gibi bir konuya yükletilebilen sıfatların oluşturdukları en geniş cinslerden her biri.
Yani kısacası nesnenin “isim” aldığı kelimenin DNA’sını taşıyan “kelime”.
Çok Basit Gibi Ama Değil
10 yıllık bloggerlık geçmişimde son 8 yıl en çok emeği Harbiyiyorum.com a sarf ettim. Açıkçası “8 yıl içinde Harbiyiyorum.com‘da en çok gurur duyduğunuz şey nedir?” diye sorsalar hiç çekinmeden Harbiyiyorum’un kategori yapısı ve uyguladığım metodolojisi derdim. Çünkü geriye dönüp baktığım zaman sitenin başarısının bu doğru klasörlemeyle ilgili olduğunu şu anda çok net biliyorum. Dahası -başka bir çok alanda olduğu gibi- yeme-içme alanında doğru bir arşivleme ve bununla birlikte hazmedilebilir bir kategorik sınıflandırma mevcut değil. Oysa ki içerik üreticileri için en elzem konunun -son gözlemlerimle beraber- bu olduğunu bir kez daha fark ettim.
Olayı şöyle açmak istiyorum. Verdiğim eğitimlerimde günlük yaşamlarımızda kullandığımız kavramların, bildiğimizi düşündüğümüz kelimelerin anlamlarının, konulara yaklaşımımızın ne kadar hastalıklı olduğundan sıklıkla bahsederim. Hastalıklıdır çünkü öğrenme metodolojimiz ve olaylara bakışımız insani güdülerimiz ve rasyonellik/hayal gücü arasındaki git geller yüzünden -yani kısacası insan olmamızdan- manipülasyona çok açık. Öğrendiğimiz çoğu şeyi aslında kendi içselliğimizde klasörleyemiyoruz ve içselleştiremediğimiz bir bilgi hiç bir zaman tam anlamıyla “bizim bilgimiz” olmuyor.
Doğru Kategori = Doğru DNA
Bu yüzden biz içerik üreticilerinin en önemli görevi, bilgi avcısının bilgiyi içselleştirmeden önceki adımını -yani zeminini- doğru hazırlamak. Bu da doğru bir kategori yapısı oluşturabilmek ve bu kategoriye bağlı arşivleri doğru derlemekten geçiyor. Çünkü bu doğru arşivlemeyi, doğru referanslamayı, bilgiyi doğru bir şekilde geri çağırmayı ve dolayısıyla sonsuz doğru öğrenme döngüsünün ilk adımını oluşturuyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi “kategori” tıpkı yaşayan bir organizmanın DNA’sı gibi. İçerik arttıkça kategoriler de o DNA’ya göre bölünerek çoğalıyor. Bu yüzden içerik yapanlar için ilgili kategoriyi doğru isimlendirmek, yeni kategori ne zaman açılır bilmek, alt kategorilerini doğru belirlemek, kırılımlarını anlamak ve dahası yaptığınız içerikleri net bir şekilde anlamak çok önemli.
Kategoriyi Yanlış Yaparsanız Tüm Bilgi Döngüsünü Kırmış Olursunuz
Nasıl DNA’sı bozuk olan canlı organizmalar hatalı üretimlerse, kategorisi yanlış kurgulanan içerikler de kötürüm durumda doğup öyle yaşamaya mahkum olur. Yanlış kategori yapısı altında yaptığınız çabaların hepsi beyhude! Önceleri doğru kategorizasyon için alanında uzman olan kişinin bilgisinin ve konu üzerindeki derinliğinin belirleyici olduğunu düşünürdüm ama Türkiye’de sektörde gördüğüm ve bu işe yıllarını vermiş kişilerin benzer hataları sürekli yaptığını, üstüne bunun her yıl bi tık düzelmesini beklerken bir türlü düzelmediğini ve daha kötüye gittiğini görünce “Kategori yapmanın” bilgiyle alakalı olmadığını gördüm. Anladım ki kategori ilmi bir bilgi ve alanında derinleşme meselesi değil, bir yaklaşım/metodoloji meselesiymiş.
Reel Örnekler Veriyorum ki, Konu Biraz Somutlaşsın
İki yıl önce Zomato tarafından satın alınan Mekanist.net bundan 5 yıl önce “En İyiler” listeleri yapmanın site trafiği anlamında değerli olduğunu öğrendiğinde “İstanbul’un En İyi Tatlıcıları” diye bir liste yapmak istediklerini belirtip bu konuda bana da bir vesileyle danışmışlardı. Ben de o zaman onlara böyle bir listenin anlamsız olduğunu “Tatlı”nın bir ikinci kademe alt kategori olduğunu ve İstanbul’da tatlıcıları değil, baklavacıları, muhallebicileri, künefecileri, profiterolculeri kendi içlerinde değerlendirmelerinin doğru olacağını söylemiştim.
Yani şöyle;
Yemek>Tatlı>Şerbetli Tatlı>Künefe gibi…
Umarım bu örnek anlatmak istediğim konuyu biraz netleştirebilmiştir.
Şimdi hazırsanız işin ilginç tarafına geliyorum. Yukarıdaki örnek mantık çerçevesinde herkesin aklına yattığı halde maalesef Türkiye’deki hiçbir uygulamada bu şekilde ele alınıp değerlendirilmiyor. Nasıl diyecek olursanız; ulusal veya şehir bazlı yeme-içme yarışmaları, bu konuda restoranlara sticker (etiket) veren bağımsız gruplar, yemek bloggerları, büyük kurumsal yemek siteleri, yemek sektörü dergileri, ulusal ve benim de jürisi olduğum büyük tirajlı gazetelerin son yıllarda yaptıkları “En İyiler Listeleri” kategorik tutarlık anlamında hep fiyasko. Dolayısıyla anlamlandırdıkları içerikler de bu bağlamda içi boşaltılmış/anlamsız bilgilerden oluşuyor.
“Türkiye’nin En İyi 10 Dönercisi” diye bir liste yaparsanız kimseye bir mesaj vermemiş olursunuz. Ama “İzmir’in En İyi 10 Dönercisi” diye bir liste yaparsanız içeriğiniz anlamlı olur. (Now we are talking!) “Ya da En İyi Patisserie” diye bir kategori yaparsanız içinden çıkacaklar her şekilde içi boşaltılmış sonuçlar olacaktır. Aynı şekilde en iyi Fast Food diye bir kategori Türkiye için doğru bir kategorik isimlendirme değildir. Oluşturulan içerik de bu bağlamda anlamsız olacaktır. Yazının en başında bahsettiğim gibi tüm kategoriler içeriğin DNA’sını belirler. Sakat DNA’lar sakat içeriklere gebedir.
Lütfen söylediklerim doğrudan bir yerme olarak algılanmasın sektörün neredeyse tamamının yaptığı bir hatanın düzeltilmesi ve doğru anlaşılması için bu yazıyı kaleme aldığımı tekrar belirtmek isterim.
Peki bu tutarsızlığın nedeni ne olabilir?
Uzun zamandır bunu düşünüyorum. Aklıma üç tane açıklama geliyor.
- Tıpkı Türkiye gerçeği gibi kavramlar konusunda hepimizin kafası çok karışık ve bunları doğru mantıksal bir süzgeçte ele alamıyoruz. (Bilinçsiz Yaklaşım)
- Kategori yapısının yanlış olması içeriği anlamsızlaştırıp boşa çıkardığı için “Ne etliye, ne sütlüye” düşüncesiyle ticari ilişkilere zarar vermemek için paye veriyor gibi görünürken içeriği anlamsızlaştırma isteği yüzünden. (Bilinçli Yaklaşım)
- Kategorik yaklaşım gerçekten özel bir çaba gerektiriyor.
Dediğim gibi aslında bu daha çok bir yaklaşım meselesi.
Harbiyiyorum Kategori Metodolojisi Nasıl Çalışır?
Benimki de bir yaklaşım olduğu için %100 doğrudur demiyorum. Ama her yıl üzerinde tekrar kafa patlatıp da geliştirdiğim için en azından kendi içerisinde tutarlıdır diyebiliyorum. İzninizle size de bu metodolojiyi açıklamak isterim. Harbiyiyorum.com üzerinden gitmem ise tamamen üzerinde çalıştığım alan olması.
Öncelikle bir “kelime”nin kategori olabilmesi için alt kategoride o kelimeyle alakalı içeriklere sahip yeterli sayıda alt kırılımları olması gerektiği gibi, korelasyona gireceği diğer kategorinin içeriğinin de yeterli sayıda içeriği olması lazım.
Örneğin Harbiyiyorum’da yıllardır bir ülke içerisinde bulunan bir şehirde spesifik bir restoranda spesifik bir yemeği yazıyorum.
Yazılarımda benim için “nerede” ve “ne” kelimelerine karşılık gelen iki kelime benim iki ana kategorim oluyor. Burada “Nerede”, “Ülke” ye , “Ne” ise “Yemek”e karşılık geliyor. Dolayısıyla benim iki tane ana kategorim var. Birincisi “Ülke”, diğeri de “Yemek”. (Sitedeki diğer kategorileri pek önemsemiyorum.)
Harbiyiyorum’da Kutsal Sayımız: 7
Bizi sürekli takip eden dikkatli izleyiciler bilir. Sitede bolca kullanıyoruz. Aslında genel teamülde kutsal kabul edilen bir rakam: Yedi. Eski Ahit’te “Genesis” evrenin 7 günde yaratılması ile başlar. Haftanın 7 günü vardır. Işığın kırılması ile prizma renkleri 7 tanedir. (Yani gökkuşağı 7 renktir.) Büyük ayı 7 yıldızlıdır. Dünya 7 kıtadır. Dünyanın bir sürü harikası vardır ama nedense 7 harikaya sabitlenmiştir. Müzikte 7 Nota vardır. Binlerce yıldır anlatıla gelen hikayelerde hep 7’ler vardır. Kabe 7 kez tavaf edilir. Pamuk Prenses’teki 7 cüceler, kutsal metinlerde anlatılan 7 uyurlar, Şiilerdeki 7 imam… Bu liste böyle uzar gider. Hatta öyledir ki neredeyse bütün dillerde 7 üzerine deyişler onlarcadır. Mesela bizde “7 kat el duydu” denir ama nedense 8 kat el duymaz. Ya da yediden yetmişedir. Sekizden doksana değildir.
Öncesinde “yedi” ye bu yukarıda anlattıklarımdan ötürü bile bir sempatim vardı ancak esas uyanışı Desmond Morris’in Çıplak Maymun kitabını okuyunca yaşadım. Kitapta şöyle diyordu: “Yedi rakamı ortalama bir insan zekasının benzer şeyler arasında aklında tutabileceği maksimum sayıya tekabül eder.” Üstelik bu bilimsel olarak kanıtlanmış bir bulgudur. İşte bu zihin açan bir şey!
Bence 7 doğanın “kategorileştirme” anlamında insan zihnine armağan ettiği en optimum sayıdır. Yani bizim için burada “kategorinin” ya da “kategori oluşturabilmenin” kutsal sayısıdır.
Şimdi Vedat Milor 3, başkaları 5, birçok yeme-içme sitesi 10, diğer başkaları da birçok içerik eğitimi veren siteden öğrenip de 100’lük liste yaparken bizim neden 7 listeleri yapmış olduğumuzu anlamış oldunuz. (Çok soran oldu çünkü) Gelelim bunu nasıl kullanacağımıza.
Kategori, Alt Kategori ve Kategorik Olgunluğa Erişme
Herhangi bir ülke içerisindeki şehirde benim yazmaya değer göreceğim lezzet sayısı eğer 7 rakamına ulaşıyorsa o şehir benim için kategorik olgunluğa ulaşmış bir şehir demektir. Yani içerik ürettiğim alanla ilgili olarak “gastronomik” bir şehirdir. Dolayısıyla bu konuda insan zihninde değer yaratabilecek potansiyele sahip bir yeri işaret eder. Bunu uygulamalı olarak yaptığım şehir turlarında bizzat yaşayarak gözlerimle gördüm. Hele bir de o şehirde spesifik bir yemeğin icracı sayısı 7’yi geçiyorsa o zaman orada o kategorinin alt kırılımı olan kategori de yüklendiği kelimenin olgunluğuna erişmiş oluyor demektir. İşte o noktada o şehirde gastronomik anlamda olağanüstü bir coşkudan söz edebiliriz.
Bir örnekle süreci biraz daha netleştireyim. Örneğin Sivas’ta gastronomi dünyasında bulduğumuz Çerkezin Kahvesi’nde Türk Kahvesi, Mücahit’te etli ekmek, Lezzetli Çorbacım’da İşkembe Çorbası, Kirli Ahmet Usta’da Köfte, Mis Döner’de Döner, Sivas Kelle ve Çorbacısı’nda Kelle ile Sivas şehri bizim için henüz kategorik olgunluğa ulaşMAmış bir şehirdir. Neden? Çünkü “Yemek” kategorisinde ancak 6 tane öne çıkan mekan oluşturabilmiş durumda. Ancak ilerleyen yıllar için büyük potansiyel taşıyor. Lakin Sivas’ta “Kelle Kıran” ve “Etli Ekmek” yapan mekan sayısı onlarca… Dolayısıyla yemek kategorisine ait alt kırılımda “Kuzu Kelle” ve “Etli Ekmek” kelimesinde Sivas şehri alt kategorik bir olgunluğa erişmiş durumda. Bunu da zaten Sivas’a giden ve misafir olanlar Sivaslıların dillerinden düşmeyen “Kelle gırdıralım, etli ekmek döktürelim gardaş!” deyişlerinden bilirler. Zaten herhangi konuda farklı kültürler kendi dillerinde deyişler üretiyorsa orada “Kategorik bir Olgunluk” oluşmuş diyebiliriz. Ancak Sivas şehri bu bahsettiğim ana yemek kategorilerinin her birinde yedişer adet mekan çıkarabilseydi işte o zaman olağanüstü coşkulu gastronomik bir şehriden bahsedebilecektik. Ama maalesef yok. Dolayısıyla burada kategorik bir olgunluktan, dahası gastronomik açıdan henüz olmamış bir şehirden bahsediyoruz. (Umarız olur!)
Bakış açımın şu anda zihinlerinizde biraz daha netleştiğini düşünüyorum.
Şimdi bu bağlamda size “İzmir Usulü Kokoreç”ten bahsedecek olursam en az 7 tane iyi İzmir Usulü Kokoreç yapan yer rahatlıkla sayabileceğim için ve hatta “İzmir Usulü Kokoreç” diye bir kategori ismi İstanbul’da dahi bilindiğinden “İzmir’de En İyi Kokoreççiler” listesi yapmak ve olgunluğa erişmiş bir kategoride ödüller sunmak her zaman için mantıklı olacaktır. İzmir’de aynı şekilde söğüşçüler de kategorik olgunluğa eriştiklerinden bu bağlamda değerlendirilmelidir. İzmir’de ayrıca esnaf lokantaları, meyhaneler, balık lokantaları, pastaneler, köfteciler v.b. mekanlar aynı ana kategoride yediden fazla alt kırılım sergileyebildikleri için bu şehirde olağanüstü coşkulu bir “gastronomik” deneyim var diyebiliriz.
Bu kategorik olgunluk gözlüğü ile bakınca bir şehrin gelişmişlik seviyesi ile mutfağının da birbiri ile örtüştüğünü görürsünüz. Yani bir şehirde 7 ayrı kategoride yemek çıkmıyorsa o şehir hakkında genel bir yargıda bulunup orası az gelişmiş ya da henüz gelişmekte olan bir şehirdir bile diyebilirim. Eğer kategorik gelişim yediden fazlaysa o şehir “Tamam!” bir şehirdir. Örneğin İstanbul şehir olarak değil ilçeler içerisinde kategorik zenginliklere sahip bir kenttir. İnsanlar da burada semt bazlı en iyi dönercileri arar.
Temennim yaratıcı olmaya çalışıp eğlenceli kategorik başlıklar üzerinden anlamsız içerikler üretmektense bu ülkenin gerçekten ihtiyacı olan doğru arşivleme için gerçek değerleri doğru bir kategori alt yapısı altında ele alıp arşivlemekten yana.
Çünkü bu toprakların önce buna ihtiyacı var.
Ben bu konuyu kendi yoğun olarak içerik ürettiğim bir alan olan yeme-içme sektöründen örneklerle ele aldım ama bütün sektörlerin “Kategori yapılarına” bu bağlamda tekrar sorgular şekilde yaklaşmalarında yarar var.
Umarım yazım biraz da olsa bir şekilde “Kategori” ile ilişkili iş yapan herkese yardımcı olur.
O kadar anlaşılır, o kadar yalın ve o kadar net yazmışsın ki..Tebrik ederim.
Umarım en iyiler listesi yapılırken belirlenen “kategori” ler, bundan sonra çok daha “net”, “yalın” ve “anlaşılır” olur.
Sevgi ve selamlar